Anadolu Haberler - Türkiye ve Dünya'dan En Doğru Haber Kaynağı  - Son Dakika Haberler, Türkiye Gündemi haberleri
HV
25 NİSAN Perşembe 17:17

Pervin Okur : "Beni hapiste vurdular keje, ölmedim. Bu röpörtajı okumayın.' Gölgeniz Yıkılır...

Şanlıurfalı Ödüllü yazar ve senarist kimliğiyle tanıdığımız Pervin Okur Haber Şanlıurfa'ya konuştu.

RÖPORTAJ
Giriş Tarihi : 02-07-2022 22:17   Güncelleme : 31-10-2022 03:30
Pervin Okur :

"

Ödüllü yazar ve Senarist kimliğiyle tanıdığımız Şanlıurfalı Pervin Okur’la yazarlık ve müzik kariyerini konuştuk.

“Haber Şanlıurfa’nın Gölgemi Yıktım sebebiyle röportaj için gönderdiği soruları cevaplıyorum. Birkaç gün içinde yayınlanacak. Benim için önemli. Sevdiğim. Kaçtığım, defalarca döndüğüm, korktuğum, özlediğim, yaralandığım.. Çünkü hakkında çok şey bildiğim ve hakkında çok az insanın gerçekleri bildiği, çok az insanın sosyolojisini doğru okuyabildiği kadim şehrim Urfa.. Urfa’yı ve Urfa’nın dertlerini haber yapan bir yayın kurumuyla söyleşmek, oradaki dostlara doğrudan ulaşmak çok değerli. 

O muhteşem tiradı hatırlar mısınız?

"beni hapiste vurdular keje, ölmedim. Hastalandım bi' ciğerimi orada bıraktım gene ölmedim. Çok dövdüler beni kan kustum ama ölmedim. Yaşadım... Seni bir kez daha görebilmek için yaşadım. Şimdi bana dediler ki, kimse sesini duyamıyormuş, susmuşsun. Benimle de konuşmayacak mısın keje? Sesini duyamayacak mıyım?" diyordu ya baran Eşkıya'da.

Hikâye bir Urfa hikâyesiydi. Ne zaman Urfa’yı düşünsem zamanını yitirmiş bir eşkıya gelir aklıma, sesi bastırılmış bir Urfa gelir, özgürlüğünü yitirmiş, özgünlüğü görmezden gelinen bir Urfa. Şehirlerin kimlikleri var. Nefes alır, nefes verirler. Şehirler de canlıdır. Bir ekosistemi vardır. Neyle beslerseniz size onu verir. İyi beslediyseniz meyvesini verir, kötü beslerseniz kimyası bozulur, her şeyi kusar. Festivaller, kutlamalar, bienaller, fuarlar, konserler, sinemalar, tiyatrolar, sergiler, spor turnuvaları ve tarihi mimariyle beslenen bir şehirle, kavganın eksik olmadığı, sürgit betonlaşan, içinde kültür üretilmeyen bir şehir insana aynı şeyi mi verir? İmkansız.
Nerde annemin Urfa’sı, nerde benim Urfa’m, nerde bugünün kimliksizleşen Urfa’sı.
Sanki her gün başka bir yeri yıkılıyor şehrimin.”


Haber Şanlıurfa : Size röportaj sorularımızı gönderdikten sonra instagramdan ve facebooktan yukarıdaki yazıyı paylaştınız. Urfa’lılık üzerine bize ne söylemek istersiniz.

Pervin Okur : Ben Urfalılığından taviz vermeyenlerdenim. Şehrime, tarihine, mutfağına, kültürüne, müziğine o kadar düşkünüm. Ama maalesef Urfa yukarıda da hayıflandığım gibi her geçen gün daha da kıraçlaşıyor, yavanlaşıyor. Bu şehrin özünde zaten her şey var. Sadece bunların canlandırılıp, yeniden üretilmesi gerekiyor. Urfa’da yaşanan kavgalar, tatsızlıklar sebebiyle Urfa, dışarıda çok eleştiriliyor örneğin. Toplumsal olarak bunlara bir çözüm bulunmalı. Ben hatırlıyorum. Benim çocukluğumda erkekler komşularının eşlerini gördüklerinde neredeyse reverans yapar gibi eğilir, herkes birbiriyle büyük bir zarafet içerisinde iletişim kurardı. Sonra ne ara olduysa bir kabalık, bir kalınlık geldi insanlara. Kavgacı olmak övgü konusu edildi. Çok üzücü. Urfa gibi toplumsal yaşamı, insan ilişkileri hatıra dayalı bir yer nasıl bu sertliğe dönüşür algılamakta güçlük çekiyorum. Bu şehrin sanat insanlarına, bu şehrin sosyal bilimler alanında çalışan insanlarına, politikacılarına, herkese çok iş düşüyor. Mesela Urfa’nın tam teşekküllü bir kültür merkezi yok. Bu olabilir mi? GAP’ın başkenti, iyi bir ekonomisi olan bir şehirde tiyatro oyunları amfisi olmayan, akustiği kötü, sahne özelliği taşımayan yerlerde sahneleniyor. Ya da konserler bir avmnin içindeki yeterliği az salonda veriliyor. İçinde sanatı barındıran, müziği barındıran 12.000 yıllık bir şehre yakışıyor mu bu? Çok dramatik gerçekten. Bu şehrin insanlarının bu şehre sahip çıkması, değerlerine sahip çıkması gerek. Birazdan benden, kariyerimden bahsedeceksiniz. Urfa’daki bilinirliğim ne kadar? Karanlık Hesaplaşma’yı yazdığımda dönemin belediye başkanı gururlanıp beni arayıp tebrik etmişti. Bazı sahneleri Urfa’da çekelim diye bize sponsor olabileceğini söylemişti. Bir onun tarafından arandım, bir de Abdulkadir Kırıcı Bey tarafından. Abdulkadir Bey de beni şehir tiyatrosu oyuncularıyla söyleşi yapmak, belki atölye yapmak için davet etmek istemişti. O dönemde dizi yazıyordum organize olamamıştık. Bu şehrin muhteşem bir mutfağı var. Elbette kebap bir değer ama tencere yemekleri, o sonsuz lezzet skalası neden yitip gidiyor? Yanı başımızda Mardin var mesela. Benim Mardin’de bir dizim çekildi, yaklaşık iki yıl sürdü. Bir diziye de danışmanlık yaptım. Atölye ve konuşmalar yapmak üzere davet edildim. Ayrıca orada yapılan bir oyun yazma yarışmasına davet edildim ve Tanrının Gözyaşları’yla Mardin’in, Ömerli’nin sponsorluğunda yapılan o yarışmada yazdığım tiyatro oyunuyla ödül aldım. Mardin başlı başına bir plato kılınmış ve halk o alanları koruyor. Ama Urfa’da ne oluyor? Bir dizinin bir şehre gelmesi, orda çekilmesi nasıl büyük bir ekonomi biliyor musunuz? Halfeti’ye kadar set geliyor. Urfa’ya gelemiyorlar. Neden? Urfa kadar muhteşem bir derinlik nasıl seyirciden uzak kalır? Urfa’yı silkelediğinizde hikaye, masal dökülür. Ama maalesef setleri, yapımcıları, kanalları buraya getiremiyoruz. Çünkü insanlar korkuyorlar. Halbuki mülki idare amirleri bu türden yapımların işini kolaylaştıracak, esnaf bu insanlara nezaketle ve işlerini kolaylaştıracak şekilde yaklaşacak bakın o zaman neler oluyor. Bunlar yapılmadığı için, Urfa bu pastadan payını alamadığı için Urfa adına üzgün, dargın ve kırgınım. Bakın Sıla dizisi biteli herhalde on yıl olmuştur. İnsanlar halen Sıla’nın Konağı diye bilinen konağa gidip fotoğraf çektiriyorlar. Gelen yerli yabancı turistin ivmesini tahmin bile edemezsiniz. Şehre gelen hareketin, sinerjinin kattığı güzellik ise başlı başına bir olay. Başlangıçta Eşkıya Filmine atıfta bulunmuştum. Hatırlayanlar bilir. Eşkıya’nın yapıldığı dönemde Urfa’da sinema yoktu. Film çıktı. Galası yapıldı. Gişe rekorları kırılıyor, Türkiye sinemasının hayata döndüğü film ama Urfa’da sinema yok. Düşünebiliyor musunuz? Hatırlıyorum. O zaman Atv’de A Takımı’nda Savaş Ay Urfa Milletvekillerine, bakanlarına, yetkililere çağrı yaptı. ”Hikaye Urfa’da başlıyor, eşkıya karakterinin ve Kejê’nin aşkının başladığı yer Urfa, sahnelerin bazıları Urfa’da geçiyor ama Urfa’da sinema yok Urfalılar filmi izleyemiyor”, dedi. Yanılmıyorsam Necmettin Cevheri Bey bağlandı. Urfa’ya hızla sinema yaptırma sözü verdi. Çok büyük bir hızla Emek Sineması açıldı. Amfi değildi. Plastik sandalyelerde, kafalarımızı yukarı kaldırarak perdede izledik Eşkıya’yı. Hiç abartmıyorum bütün Urfa. Baran’ın Demircan’ı yakalayıp “ben sana çocuğa kefilim demiştim, bir mesele olursa benimle konuşmalısın demiştim, sözünü tutmadın çocuğu öldürdün. Olmadı. Anlaşmayı bozdun” deyip, kafasına sıktığı sahnede, salondaki ağlama sesleri, zılgıtlara, alkışlara döndü. Kıyamet koptu. Bakın bir film bir şehre neler getirebiliyor. Nasıl ortak bir hafıza yaratabiliyor, nasıl bir kent kültürü yaratabiliyor. Bu kadar önemli işte. Kendim için konuşursak, bakın Mardin’e kaç kez davet edilmişim. Adana’da oyunum sahnelenmiş, davet edilmişim. Diyarbakır’da oyunum sahnelenmiş, jüri üyesi olmuşum. Ama Urfa’da hiçbir etkinliğim, aktivitem olamamış. Bu şehri canlandırmak, ayaklandırmak için herkesin dönüp kendini gözden geçirmesi gereken şeyler var bunda sanırım. Urfa’mı çok seviyorum, içim titreyecek kadar. Ama bu kadar hor kullanılması, değerinde tartılmaması da bana acı veriyor.



Haber Şanlıurfa :  Nasıl hissediyorsun ilk şarkın ile ilgili?

“ARKADAŞLAR, BEN BUGÜNE KADAR MÜZİK YAPACAK KADAR ÖZGÜR DEĞİLDİM AMA ARTIK ÖZGÜRÜM VE BUNU YAPMAK İSTİYORUM”

Pervin Okur : Çok mutluyum. Bir hayali gerçekleştirmiş olmanın, kendimi gerçekleştirmenin, kendime ulaşmanın, insanlara ulaştırmanın bir adımını daha attım. Tarif edemeyeceğim kadar mutluyum.  Öte yandan da bir kelebek kadar ürkek hissediyorum. Yani uzun yıllardır yazarlık yapıyorum. Yazarlığımla ilgili meraklısı olan okurlara, seyircilere, oyunculara, yönetmenlere bugüne kadar ispatlamış olduğum bir kariyerim vardı. Şimdi bu konfor alanının dışında bambaşka bir şey yapıyorum. Heyecan verici tabi bu.

Haber Şanlıurfa: Gölgemi Yıktım adlı ilk tekliniz Garaj Müzik etiketiyle yayınlandı. Müzikle ilgili bu aralar neler yapıyorsun?

Pervin Okur : Evet, gölgemi yıktım çıktı ama onunla bitmiyor. Klip çektik. Şu anda klibin post prodüksiyon aşamasındayız. Önümüzdeki günlerde seyircinin karşısına çıkar. Bunun da heyecanını yaşıyorum çünkü yıllardır kamer arkasındaydım, işin beyin kısmındaydım şimdi bir de kamera önü var. Öte yandan müzikle ilgili ara vermeden yaptığım şeyler ise yıllardır şarkılar yazıp, biriktirdiğim için şimdi bunların aranjeleriyle ilgileniyorum. İkinci şarkının hazırlığına başladım bile.. “İnsanlarla buluşturacağım ikinci şarkım hangisi olsun” kendimle ve müzisyen arkadaşlarımla bununla ilgili konuşmalar içerisindeyim. Hayatımın merkezinde şu anda bunlar var diyebilirim.

Haber Şanlıurfa: Söz yazmak nasıl bir duygu? 

Pervin Okur : Benim güçlü olduğum bir alan yazı. Ki ben yazıya şiir yazarak başladım. Şiir ve şuur aynı köktendir. O kadar güçlü bir yazı alanıdır şiir. Sonra, deneme, öykü, tiyatro oyunu, dizi senaryosu, film senaryosu, belge-dram, eleştiri… Yani yazının her alanında yazdım. Ülkemizde insanlar bazen birbirlerini “edebiyat yapma” ya da “felsefe yapma” diyerek küçültmeye çalışırlar. Kelime dağarcığını biraz zorladığınızda buna maruz kalmanız an meselesidir. Oysa kelimeler idrakle ilgilidir. Kelimelerin gücüne de, sihrine de inanırım. Bir gün bir arkadaşım şöyle demişti “senin söylediğin her şeyden korkarım. Sonuçta insanların içinde hiç olmayan bir duyguyu, bir durumu onlara yaşatabiliyor, gerçek olmayan bir olaya onları inandırıp ağlatabiliyor, güldürebiliyor, öfkelendirebiliyorsun”. demişti. Doğrusu hiç böyle bakmamıştım. Yazının, sözün diğer bütün alanlardan daha güçlü bir dönüştürme potansiyeli var. Bu yüzden de ben yazıya, söze çok saygı duyarım. Yazıya karşı her zaman sorumlu yaklaşırım.



Haber Şanlıurfa:  “Gölgemi Yıktım” şarkınızı yayınladınız. Şarkı kulağımıza neler fısıldıyor? Neydi size bu şarkıyı yapmaya iten şey? Umutlu musunuz gerçekten? Ne düşünüyorsunuz?

Pervin Okur : Ben Gölgemi Yıktım’ı bir kaybın ardından yazdım. Ki esasen bir şiirdi. Koyu duyguların, koyu anlamların, çok koyu bir hatıratın kelimelerdeki karşılığıdır.
Umut. Fakültedeki hocam Prof. Dr. Murat Tuncay “sanat, estetize edilmiş umuttur. Siz sanatçısınız sizin işiniz en zor durumlarda dahi insanlara umudu göstermek” der. Umutluyum. Yapı itibariyle de öyledir. Çok zor vazgeçerim. Bir şeyi oldurmanın yollarını ararım, çözüm ararım hızla. Bu yüzden de umudum kolay kolay kırılmaz.

Haber Şanlıurfa: Şarkınız yapı olarak duymaya alıştığımız türlerin dışında sanki. Bize yapmak istediğiniz müziği anlatmak ister misiniz?

Pervin Okur :  Gölgemi Yıktım, müzikal olarak etnik geçişleri olan, elektronik altyapısıyla ve şiir kuvvetindeki sözleriyle çağdaş bir ağıt benim için. İleride de etnik müzik yapmak istiyorum. Farklı enstrümanlar, farklı altyapılar. Ama örnekler çoğaldıkça, şarkılarım çıktıkça müzikteki eğilimimi çözümleme, tanımlama imkanımız olacak.

Haber Şanlıurfa: Birlikte çalışmak istediğiniz farklı bir şeyler yapabileceğinizi düşündüğünüz yabancı müzisyenler de var mı? Avrupa’ya gittiniz mesela. Oralardan bir proje düşünür müsünüz?

Pervin Okur : Tabi. Sinema ve tiyatro yazarlığı yapan birisi olarak müziğin bu iki sanat disiplini ile ayrı ayrı organik ilişkisi var. Bu yüzden de pek çok müzisyeni inceleme ve onlarla temas kurma imkânım oldu. Bunlar daha ziyade Ortadoğulu virtüözler. Müzik adına önemli insanlar. Tabi, onlarla bir araya gelmek, birlikte müzik yapmak çok keyifli olur. İlerisi için böyle isteklerim var, temaslarım da var. Olgunlaşması için biraz zamana ihtiyacım var diyelim.

Haber Şanlıurfa:  Sosyal medyayı nasıl buluyorsun müzik paylaşımı açısından? Faydaları zararları?

Pervin Okur : Sosyal medya bir laboratuvar gibi. Ben öyle bakıyorum. İnsanlara bir paylaşım alanı yaratıyor. Faydaları da zararları da kişinin kendi bilgisi ve arayışı ile ilgili sanırım.





Haber Şanlıurfa:  Yazarlıktan Müziğe geçiş nasıl oldu?

Pervin Okur : Aslında pek de geçmiş sayılmam (gülümseme) yazı, yazarlık benim kalem. Ki şarkı sözü yazmak da bunun bir parçası. Ancak siz de çok iyi bilirsiniz ki bir Urfalı müziğin içine doğar. Bu belki bugün pek öyle değil bilemiyorum. Çünkü –sıklıkla gelsem de-- yıllardır Urfa’da yerleşik yaşamıyorum.  Ancak benim dâhil olduğum kuşak ve mesela annemlerin kuşağı müziği gerçekten bilirler. İyi, nitelikli dinleyiciler onlar. Ciddi bir yerel repertuarları var. Eskiden evlerde mutlaka enstrüman olurdu mesela. Cümbüş, bağlama.. Urfa’nın müzikle ilişkisi üzerine bazı okumalar yaptım. Müzik benim hep içinde olmak istediğim bir disiplin, bir sanat dalı idi. Ancak maalesef müzik yapacak kadar özgür değildim. Sonunda güçlendiğimde ve özgürleştiğimde “artık bunu gerçekleştirebilirim” dedim ve bu yolculuğu tasarlamaya başladım. Bu ülkenin çok önemli müzisyenleri, menajerleri, organizatörleri, A&R’larıyla bir araya geldim. Çıkışımın yoluna yordamına baktık.  Gölgemi Yıktım’ın aranjörü ve müzik direktörüm Cem Yıldız benim eski arkadaşımdır. Enstrümanı ve müzik yaklaşımıyla uluslararası bir isim ve bir virtüözdür gerçekten. Şarkıyı duyduğunda heyecanlandı ve düzenlemelerini yaptı. Süreç aşağı yukarı böyle gelişti. Ama yazarlıktan vazgeçmedim ya da bırakmadım.

Haber Şanlıurfa: Kariyeriniz boyunca ödüllerle onurlandırıldınız. Sizin için en önemli olan hangisiydi?

Pervin Okur : Hepsinin ayrı önemi var. Oyunu anneme ithaf etmiştim yazarken. Benim için en önemlisi Ah-u Zelha’yı devlet tiyatrosu sahnesinde görmek ve o salonda annemin olmasıydı. Bir oyun yazarının öyle güçlü bir kadro, büyük bir prodüksiyonla, oyununu, ülkenin geleneği en güçlü tiyatrosunda izlemesi çok önemli ve yüreklendirici. Bu benim için çok özel ve derin bir duygu. Ayrıca zaten Ahu Zelha mitos boyut yayınlarının oyun yazarlığı yarışmasından ödül almış bir oyundur.

Haber Şanlıurfa:  Yazar olarak sizin yazma stilinizi belirleyici özellikler nelerdir?

Pervin Okur :  Bunu okurlara, oyunculara, yönetmenlere sormak daha iyi olur sanırım ama duyduklarım şöyle: iyi bir atmosfer, iyi bir aritmetik, derin karakterler, şiirsel ve güçlü diyaloglar.




Haber Şanlıurfa: Oyununuzun ilgi çekici bir adı var. Neden " Ah'u Zelha" ? 

Pervin Okur : Ahu Zelha “Zelha’nın kardeşi” demek.

Haber Şanlıurfa: Ah'u Zelha’nın sendeki hikâyesi nedir?

Pervin Okur : Oyunu yazarken esin kaynağım annemin dayıma karşı hissettiği o derin kardeşlik duygusu idi. Kendini feda edercesine ağabeyine duyduğu sevgi. Ahu Zelha’yı bana yazdıran motivasyon budur. Genel olarak Mezopotamyalı kadınlar erkek kardeşlerine kendilerini feda edercesine severler. Ama sanırım annem gibi seven birini görmedim.

Haber Şanlıurfa:  AH - U ZELHA kitabınız ile okuyucuda oluşturmak istediğiniz duygu ve düşünceler nelerdir?

Pervin Okur : Ahu Zelha tür bakımından çağdaş bir tragedya olarak tanımlanıyor. Oyun Urfa’da geçiyor. Genellersek Mezopotamya, özellikle de Urfa medeniyetin, insanlığın doğduğu yerdir ama güç savaşlarının kristalize olmuş halini de burada görürüz. Ve bu güç her zaman doğrunun yanında değil. Hatta çoğunlukla kötünün elinde. Ahu Zelha da, Zelha’nın ağabeyi Reşat bu kirli güç mücadelesini yürüten aşiret aristokratlarına karşı tek başına bir savaşa giriyor. Reşat saf bir kalple doğruluğun ve adaletin savunmasını yaparken Zelha ona bölgedeki girift ilişkilerden, dönen politikalardan bahsediyor ama bir tragedya kahramanı olan Reşat’ı trajik hatasından döndüremiyor.  Ağabeyini hep korumaya çalışıyor. Ama heyhat.. Aşkın, acının, kavganın, gücün en sert hallerini görebileceğiniz, okuyabileceğiniz ve sahnelendiği dönemlerde de izleyebileceğiniz bir tiyatro oyunu Ahu Zelha.  Ve benim ilk göz ağrım.

Haber Şanlıurfa : Yazarlığın sizi besleyen tarafları neler?

Pervin Okur : Yazarlık şöyle bir şey.. Önce bir şey yazıyorsun. Sonra yazdığın şey seni bir noktaya götürüyor. Sonra onu yeniden geliştiriyorsun. Akslar, atmosferler malzemeye her eklentide yer değiştiriyor. Yazar olarak bunların hepsini tasarladığın kurgunun içinde tutmaya çalışıyorsun. Ama mesela ertesi sabah uyandığında daha parlak bir fikir gelişmiş olabiliyor. Yani yazdığını dönüştürüyorsun, yazdığın düşüncelerini dönüştürüyor. Eser tamamlanıncaya kadar sürüyor. Böyle sonsuz bir devinim. Bu da doğal olarak insanı düşünsel bakımdan geliştiriyor. Empati kurmak bakımından çok geliştiriyor. Çok hassaslaştırıyor. Dünyaya birçok yerden bakıyorsun. Ve bu, yazdığın her dosyada başka bir haliyle gerçekleşiyor. Yazarlık dönüp içime bakmayı, içimdeki katları aralayıp o katların arasında yaşayan duyguları, düşünceleri görmeyi... Kendimi bir entelektüel olarak yetiştirmem için gerekli motivasyonları, metotları bulmamı sağladı. Ve yazarlık öyle sanıyorum ki iyi bir insan olmam için bana hep yol gösterdi. İyi bir insan olmak için bunun üzerine çalışmak gerekir. Çünkü bence iyilik entelektüel araçlar isteyen bir şeydir. İyilik kimsenin doğasında yoktur, bir edimdir. Kötü düşünceleri ya da duyguları, insana ya da insanlığa zarar verebilecek düşünceleri, davranışları, eğilimleri ayıklamak için kendinizle yüzleşme kuvveti bulmanız gerekir. Üst yapı değerlerini bilmek ve kavramak gerekir ki bir insan kendiyle tartışabilsin. İşte yazarlık bana bunları bağışladı. Ve derinleşmeyi pek tabi. Ve daha pek çok şeyi. Anlatsam saatler ve sayfalarca sürer.

Haber Şanlıurfa : Senaristliğini yaptığınız Jan – Sızı dizisinden sizi anlatan karakter var mı?


Hepsi Benden, Hepsi İçimden Doğdu ve Benim DNA'mı Taşıyorlar


Pervin Okur : Hayır. Bugüne kadar TV’de ya da tiyatroda sahnelenmiş/yayınlanmış hiçbir işimde kendimi yazmadım. Henüz kendimi yazmadım. Ama pek tabi ki tamamı benden ve içimden doğdu. Benim DNA’mı taşıyorlar.

Haber Şanlıurfa : Yine Senaristliğini yaptığınız Karanlık Hesaplaşma Filmindeki deneyimlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Pervin Okur : Bu, yapım öncesi hazırlığı tamamlanmış ancak set aşamasında noktalanmış bir işti. Keşke gerçekleştirilebilseydi. Hollywood’dan çok önemli bir yönetmenle anlaştı yapımcımız o dönemde. Andrzej Bartkowiak. Çok önemli bir aksiyon koreografı geldi Cyril Raffaelli; önemli bir aksiyon oyuncusu geldi, Yuri Boyka olarak tanırsınız onu; Scott Adkins. Bu kişilerin hepsi Hollywood sinemasında kariyer yapmış özel isimlerdi. Özellikle yönetmen Andrzej Bartkowiak. Andrzej; Al Pacino, Mel Gibson, Keanu Reeves, Charlize Theron, Bruce Willis, Jet Li gibi dünya çapında star olan oyuncuların hepsiyle ya görüntü yönetmeni ya da yönetmen olarak çalışmış, yirmi beş Hollywood yapımı filmde imzası olan bir isim. Hollywood sinemasını tartışabiliriz ama bu Andrzej’in muhteşem bir birikimi olduğu gerçeğini değiştirmiyor; arşivi, öğrenim gördüğü okul ve geldiği ekol.  Onunla senaryo üzerine yaklaşık beş ay bire bir çalıştım. Bu benim için başlı başına bir okuldu. Kendimi çok şanslı hissettiğim bir deneyimdi. Ama film yapılamadı. Üzüntü verici kısmı bu.

Haber Şanlıurfa :  Üzücü ya da örnek alınacak hayat hikâyesi ile sizi etkileyen, bizzat tanıdığınız ya da gazetelerden, basından hikâyesini öğrendiğiniz kişiler kimler?

Pervin Okur : Maalesef bölgemiz ve şehrimiz ve tabi ki ülkemiz üzüntü verici hikâyesi olan pek çok insanla dolu.

Haber Şanlıurfa :  Dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun kadın olmanın zorlukları var. Sizin kadın olarak karşılaştığınız ve sırf kadın olduğunuz için o zorluğu yaşadığınızı düşündüğünüz rahatsız edici bir olay, durum oldu mu?

Pervin Okur : Tek tek olaylarla anlatmak istemem ama benim bütün hikayem çocuk yaşlardan başlayarak kısıtlanmış bir insanın hikayesi. Bir kadının özgürce seçim yapmak istemesine karşın maruz kaldığı büyük sertliklerle dolu.. Sonuçta kabiliyetlerim olduğunu fark ediyordum. Bunlar doğrultusunda yaşamak istiyordum, potansiyelimi ortaya koymak istediğim seçimler yapmak istiyordum ama hepsinde engellendim. Çoğunlukla sizden alışılagelmiş seçimler yapmanızı, kendilerinin yaptığı seçimleri yapmanızı, öngörülebilir bir hayat yaşamınızı isterler. Ama yaratıcı her meslek risklerle doludur, hayat risklerle doludur. Toplumun dayattığı engelleri aşmak için çok çalışmam gerekti. Mesleki olarak fark yaratmak için daha da fazla çalışmam gerekti. Amaçlarıma ulaştıkça, saygınlık kazandıkça ailemin de bana inancı gelişti. Zaman içerisinde engellemelerden vazgeçerek bana desteklerini sundular. Ki ben toplumumuzda erkeklerin de özgür olmadığını düşünüyorum. Oysa özgürleşmek insanı nerelere götürebilir. İnsanın bu dünyada başka işlevleri, anlam arayışları, kabiliyetleri var. İnsanın inanılmaz yetenekleri ve büyük bir gücü var. Ben işin bu tarafıyla ilgiliydim ve buna dair keşifler yapmak istedim. Evet, yıllar savaşarak geçti fakat sonuçta, benim hikâyemde kimse kaybetmedi ama ben kazandım. Bunu artık saf bir ruhla bugün söyleyebilirim.

Haber Şanlıurfa : Yoğun çalışma programları arasında kendinize vakit ayırabiliyor musunuz? Neler yapıyorsunuz?

Pervin Okur : Dizi yazdığım dönemlerde hayır ayıramıyorum. Sadece yettirebildiğim kadar uyku. Ama diğer zamanlarda kendimle vakit geçirmeyi çok seviyorum. Yalnızlığımı seviyorum. Spor hayatımın merkezinde bir yerde.. Koşmayı çok seviyorum. Sanat etkinliklerini takip ediyorum. Ve sokak hayvanlarıyla ilgilenmeye çalışıyorum.

Haber Şanlıurfa : Hiç mesleğinize dair pes ettiğiniz, geri çekilmek istediğiniz bir dönem oldu mu?


Benim hikayemde kimse kaybetmedi ama ben kazandım

Pervin Okur : Ben yazar üst kimliğimde pek çok alanda yazdığım için bunu detaylandırmak gerek. Tiyatro oyunu yazarken çok heyecanlanıyorum.  Film yazarken de öyle. İlk romanımı yazdım ancak henüz okurun karşısına çıkmadı. Bunların hepsi nitelikli mesailer yaptığımız türler. Şu ana kadar saydığım türleri yazmaktan vazgeçmedim, vazgeçmeyi düşünmedim. Ama Dizi.. Dizi yazarken oldu. Bırakıp, geri çekildiğim de oldu. Dizi yazmak da çekmek de çok zahmetli, reyting yarışları sebebiyle fazlasıyla baskı altında hissedilen, kısa zamanda çok fazla iş yüküyle baş başa olunan bir mesai biçimi. Öldürücü denecek kadar insanı yoran yıpratan yanları var. Ama güzel tarafları da var tabi. Bir öykünüzü, bir karakterinizi, diyaloglarınızı yani içinizden doğan evreni elli, altmış yüz kişi bir araya gelip gerçekleştiriyor. Ayrıca hem ülkemizdeki seyirci hem de uluslararası seyirci dizi izlemeyi çok seviyor. Devam eden bir serüveni izlemek, sonrasına dair merak içinde kalmak hoşuna gidiyor seyircinin. Kısacası her işin güzel ve zor yanları var. Ve herkes dönem dönem pes edebiliyor J




Haber Şanlıurfa :  Nasıl bir ortamda yetiştiniz, nerede büyüdünüz?

Pervin Okur : Urfa’da. Biz beş kardeşiz. Üç kız iki erkek. Sekiz, on yaşlarıma kadar Bahçelievler’deydik. Sonrasında Yenişehir’de yaşadım, büyüdüm.  İlkokulun bir kısmını Cengiz Topel’de, kalanını Fevzi Çakmak ilkokulunda. Ortaokulu Merkez ortaokulunda okudum. Liseyi de Endüstri Meslek Lisesi’ne Bilgisayar Bölümünde. Arkadaşlarıma, öğretmenlerime selam olsun. Özellikle Ahmet Çiriş Öğretmenime… O dönem, o kısıtlı Urfa ortamında zihnimizi açmanın, dünyaya başka bir yerden bakmanın yollarını göstermek için çok yordam arıyordu. Bilgisayar öğretmenimiz, bölüm şefimizdi ama atölye derslerimizde bize gitar çalardı mesela. Duygulandım şimdi anımsayınca o günleri. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstermeye çalışan ve bunun için çabalayan herkese selam olsun.
Annemi çok severim. Beni de kardeşlerimi de, ablamı da büyük bir disiplin içerisinde yetiştirdi. Ona anlatıcılığımla ilgili çok şey borçluyum. Muhtemelen bu genlerim ondan geliyor. Babamı bundan altı ay önce kaybettik. Ona inanılmaz düşkündüm. Aramızda çok özel bir bağ vardı. Urfa’da kaç baba kızın bizimki gibi bir ilişkisi vardır hele de benim kuşağımda bilmiyorum. Biz babamla haftada bir dışarıda akşam yemeğine çıkardık baş başa. Evdekileri çekiştirirdik, babamın dünyasına dair şeyleri konuşurduk. Babam çok naif ve iyi bir insandı. Onunla ilgili hatırladığım en önemli, bana ders gibi olan bir özelliği var. Bir ortamda, bir insanın utanacağı bir durum olursa, babam gözlerini kaçırır, o şeyi sanki hiç duymamış gibi yapar, sanki o konunun ne olduğunu fark etmemiş gibi davranırdı. Böylece o kişinin utanmasının önüne geçmeye çalışırdı. Bu kadar incelikliydi. Babamı çok özlüyorum.
Urfa’da yaşadığım yıllarda bazı yokluklar ve sorunlar elbette vardı ama ben genel olarak ailemi sevdim ve düşkündüm. Hala da düşkünüm.

Haber Şanlıurfa : Hayatınızın bir döneminde Urfa’ya geri dönmeyi istiyor musunuz?

Pervin Okur : Bütünüyle dönme imkânım olabileceğini sanmıyorum. Çünkü işlerim sebebiyle sanatın merkezde olduğu şehirlerde olmak durumundayım. Gidip gelebilirim. Zaten kız kardeşim ve ablam, yeğenlerim Urfa’da yaşıyorlar. Ama hani Urfalılar nasıl derler: “Şirin Urfam.. J Evet, şirin Urfa’mda bir evim olabilir. Çok da mutlu olurum. Bir ara Hacı Abo Kabaltısında bir eski Urfa evi almak istedim, bir şekilde olmadı sonra. Yani bir eski zaman evinde yaşamak isterim. Çok güzel olur.

Haber Şanlıurfa : Hayatınızın bir döneminde Hatay’da, İzmir’de yaşamışsınız. Bize o yılları ve sizde iz bırakan şehirleri anlatır mısınız?

Pervin Okur : Tabi beş yıl yaşadım. Antakya inanılmaz bir şehir.  Antakya’ya gelişimimle ilgili çok şey borçluyum. Birinci üniversite öğrenimim için oradaydım. Mustafa Kemal Üniversitesinde İnşaat teknikerliği okudum. Ama esasen pek de inşaat teknikeri olacak gibi değildim J O yıllar aynı zamanda benim yazıyla, şiirle, kalemle, kâğıtla ilk haşır neşir olduğum yıllar. Şiirlerim, yazılarım yayınlandı. Sonra çok sevdiğim bir arkadaşım Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Dramatik Yazarlık diye bir bölümün olduğunu, mutlaka gitmemi, kesin kazanacağımı söyledi. Ancak kazanacağımı söyleyen birkaç kişiden biriydi. Diğer herkes asla gitmemem gerektiğini, kesinlikle kazanamayacağımı, öyle okulları “İzmir, İstanbul, Ankara çocuklarının” kazanacağını taşralıların kazanamayacağını söylediler. E ailem zaten hiç istemedi ve göndermediler.  Çünkü ilk üniversite bitmişti ve evime dönmeliydim. Sonrası olaylar, olaylar atlayarak devam edelim J  Yani Antakya bütün bu öykünün kurulduğu şehir ve benim için çok değerli. Zaten hayatımda izi olan beş şehir var. Urfa, Antakya, İzmir, Diyarbakır ve Mardin. Bunlarda ya oyunum sahnelendi, ya dizim çekildi, ya oyun yazdım ve ödül aldım. Ve hepsinin insanıyla çok güzel temasım var. Diyarbakır, Antakya ve Mardin için fahri hemşehrilikten bahsedebilirim. Aa..Adana’da da Ahu Zelha sahnelendi tabi. Benim için onun da yeri ayrıdır.  İzmir zaten kozmopolit bir şehir… İzmir hele de okulum Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel sanatlar fakültesi, Sahne Sanatları bölümü beni baştan yapılandırdı. Oradan bir yenilmezlik iksiri almışım gibi hissediyorum. Bende öyle bir izi var. Okuluma ve hocalarıma çok şey borçluyum.

Haber Şanlıurfa : Karakterinizin en belirgin özellikleri neler?

Pervin Okur : Bağımsızlığım ve içtenliğim sanırım. En önemsediğim ve kırılmasına izin vermediğim iki temel özelliğim.

Haber Şanlıurfa : Küçüklüğünüzden beri sahip olduğunuz bir takıntınız ya da alışkanlığınız var mı?

Pervin Okur : Tabi var. Solağım. Ve sokakta yürürken solumun boşta kalmasını isterim.

Haber Şanlıurfa : Yeni bir insanla tanıştığınızda ilk neye dikkat edersiniz?

Pervin Okur :Dehasına, duyarlılıklarına ve vicdanına. Fiziksel olarak da dişlerine ve ellerine.

Haber Şanlıurfa : Ne tip insanlar sizin için tehdit oluşturur?

Pervin Okur : Benim için tehdit oluşturmaz. Ben insanlara yakın ve içten davranmayı tercih ederim. Bu çok güçlü bir bariyer. Kimse içtenliği yıkamıyor.  Yıkıcı veya kırıcı bir şey yapmaya kalktığında da iletişimi keserim. Ama ilk anda ortamını terk ettiğim insanlar dedikoducular. 

Haber Şanlıurfa : Özgürlüğünüze ne kadar düşkünsünüz?

Pervin Okur : Özgürlüğüm benim her şeyim. Onu kazanmak için çok çalıştım. Saygın yollarla bağımsızlaşmak için tırnaklarım tabuta geçinceye kadar çalıştım. Özgürlüğüme bu kadar düşkünüm.

Haber Şanlıurfa : Kadınlarla mı yoksa erkeklerle mi arkadaş olmayı tercih ediyorsunuz?

Pervin Okur : Cinsiyetçi eğilimlerim yok. Kadınlarla da erkeklerle de iyi anlaşırım. Açık bir ruh, açık bir düşünce ve kendini gözden geçirme yetisi gelişmiş herkesle arkadaşlaşırım.

Haber Şanlıurfa : Hayattaki en büyük güç nedir?

Pervin Okur : Bilgiye çok inanırım. Gündelik hayatımın ciddi bir kısmında spor var. Fiziksel gücün dikkatten kaçmaması gerektiğini düşünüyorum. Kesinlikle çok önemli. Ve elbette paranın da bazı standartları sağlamak konusunda gerekliliğine inanırım. Bunların her biri insanın kendisini güçlü hissetmesi için gereken parametreler.

Haber Şanlıurfa : Bize Kedinizden bahseder misin..

Pervin Okur : Soruyu okurken bile gözlerim doldu. Evde bir melekle yaşamak demek. Kendisi şu an yanı başımda uyuyor. İzmir’de yavruyken sokaktan aldım. Hayatım boyunca pek çok deneyimden öğrenemediğim şeyi onunla birkaç senede öğrendiğimi söylesem abartmış olmam. Kediler insanlara bağımsızlaşmayı, öğretebilirler. İncelenmeli.




Haber Şanlıurfa : Gece uyuyamadığınızda ne yaparsınız?

Pervin Okur : Soruyu tersine çevirmek gerekebilir J ben gece çalışırım genellikle. Bu yüzden de günün bir kısmında uyurum. Gece okumalar yaparım, film izlerim. Yazarım. Bu, dönem dönem değişse de bazı dönemlerde gece uyuyup gündüz uyansam da genel karakteri böyle uyku bakımından yaşantımın.

Haber Şanlıurfa :  Gelecekte yapılacaklar listenizin ilk üç sırasında neler var?

Pervin Okur : Aslında şimdiye kadar yaptıklarımı yapacağım. Kendimi gerçekleştirmek için çalışacağım. Belki bunun ölçeğini değiştirmekle ilgili bazı tercihler yapmam gerekebilir. Yurt dışındaki seyirciyle bir araya gelecek işler yapmak gibi, daha önce de bahsettik uluslararası müzisyenlerle buluşmak gibi. Ki aslında bunun için yıllardır hazırladığım bir dosya var zaten..  Zaman zaman müzik merkeze yerleşecek, arada roman yazacağım, oyun yazacağım, film yazacağım. Koşmaya devam edeceğim. Her geçen gün daha da sadeleşmeyi öğrenmeye çalışacağım.  



Haber Şanlıurfa :  Takipçilerinize bir mesajınız var mı?

Pervin Okur :  Bu röportajın ana konusu şarkım olduğu için, Gölgemi Yıktım olduğu için, ondan bahsetmek istiyorum. Daha doğrusu şarkı vesilesiyle yaşadığım değerli bir durumdan. Sosyal medya hesabımdan ilk bunu duyurduğumda, yani “arkadaşlar ben bugüne kadar müzik yapacak kadar özgür değildim ama artık özgürüm ve bunu yapmak istiyorum” dediğimde başta Urfa’dan olmak üzere o kadar çok kadın arkadaşım, geçmişten hatırlamadıklarım, tanımadıklarım bana destek mesajı gönderdi ki şu anda bile tenim kamaşıyor, içim titriyor. Ben kimseye bir şey öğretir gibi bir noktadan seslenmeyi sevmiyorum. Ben kadınlara, erkeklere, insanlara sadece kendi yaptığım şeyi anlatabilirim. Özgürlük kazanılan bir şey. Öyle başıboş bir şey değil. Sisteme rağmen, kuşatan bunca şeye rağmen özgürleşmek; üzerine fikirsel olarak yoğunlaşmayı, okumalar yapmayı ve bunu elde edebilmek için çalışmayı gerektirir. Bunu tavsiye edebilirim. Hayvanları sevmek, dünyaya dokunmak çok güzel. Keşke hepimizin bu dünyada bir izi olsa.  Bu bir şarkı yapmak olur, şiir yazmak olur, bir hayvanı sahiplenmek olur, bir ağaç dikmek olur. Ailesiz bir çocukla ilgilenmek olur. Her ne iş yapıyorsan, onu etik bir çelişkiye yer bırakmaksızın en iyi şekilde yapmak.. Bir fikri geliştirmek mesela.. Ruh böyle böyle derinleşiyor. İnsan bu yollarla incelikler kazanıyor. Mutluluk süreğen olmasa da buralarda bir yerde bulunabilir sanki.  

Haber Şanlıurfa :  Sorularımıza cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederiz.

Pervin Okur : En başta da dediğim gibi şehrimden gelen sorulara heyecanla ve hevesle cevap verdim. Size ve Haber Şanlıurfa’ya ben teşekkür ederim. Urfa’da bir taşın üstüne taş koymak isteyen her Urfalıya derin sevgilerimi gönderiyorum.

Abdullah Cengiz: Gölgemi Yıktım şarkınız umarım size pek çok başarı getirir.

Pervin Okur : Çok teşekkür ederim.
 


Pervin Okur kimdir?

  Buradan Gölgemi Yıktım'ı dinleyebilirsiniz...  


 

Abdullah Cengiz / www.habersanliurfa.net Abdullah Cengiz / Araştırmacı Gazeteci

 

Salih DarıcıSalih Darıcı

Salih Darıcı Haberleri, Köşe Yazıları,Yorumları Şanlıurfa Birecik

YORUMLAR